Kasımı takiben gelecek olan aralık ayından beklentinlerim yüksek.
İçimde fırtınalar kopmasa da bir esinti bekliyorum.
Dışım buz tutmuş donmuş kalmış şiddetli bir rüzgarda kırılabilecek düzeyde hislerim.
Sadece bir esinti gerek.
Odamdan çıkarmadığım bir sürü huyum var.
Övgülere aldırış etmemekten ziyade fark etmeleri güzelleştirir fikirleri
yoksa içimde ki ilerlemeyi gözlemleyemedikten sonra hiçbirine ihtiyacım kalmazdı.
Sabahın sessizliği yalnızlığımla sevişirken bazen bir sigara çoğu vakitse sıcak bir çay
karnavala çevirirdi odamda ki cenazeyi.
Şimdi sigaraya da mesafeliyim ama arada kendime koyduğum mesafe ile birlikte
bedenime yakınlaşıyor,hepsinden öte verdiğim sözler,sıcak çayım yeterli.
Beynimle bazen savaşıyor gibiyiz uyku beni onunla seviştiriyor ve ardı sıra o.
O dediğimse yüreğimdeki.
Nesneler önümde ki boş çay bardağı hemen sol tarafında ki mum,sağında duran küllük
ve ardında sigara ve çakmak,defter kalem.
Bozulmuş bir psikoloji ile zaman pek ilerlemiyor bu konuda eminim metin olun.
İnsanların bakışları aynıdan beri. Klişe laflar duymak hiç duymamaktan daha kötü.
Kendimi düşünmekten alıkoymaya çalıştığım sonbahar sabahları
ve kendini düşünmüyorsan aileni düşün denilen akşamlar.
İçimde bir harp ölümü sevgili edinmiş isyana teşvik eden duygularla
umudumu harmanlayan sevgiliye duyulan hasret sevgi ve sadakat arasında.
Bense nerede olduğumu biliyorum ne uzak ne yakın tam ortasında.
Objektif değilim bu konuda daha birkaç hafta öncesine kadar olmasam da.
Hayatta kalmaya söz verdim ayakta kalmaya ve yaren için savaşmaya.
Kullandığım haplar beni biraz aptallaştırıyor sırf bu nedenden dolayı
onların bana bir faydası oluyor mu olmuyor mu anlayamıyorum.
Klasik türk kafası ile kullanıyorum sanırsam ziyan etmemek için
bittiğinde tekrar almıcam nasıl olsa.
Şu günlerde insanın her şeyden önce beyni ile uzlaşması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü bir şeyler yapmak adına hareketteyiz sonuçlarını umursamasak bile
yapıyoruz ve yapmama gibi bir şansımız yok.
Uzlaşma sağlanmalı çünkü hissediyorum,beynimiz içinde tanrıdan kalıntılar bulunduran bir organ.
Yorgan ne denli ıslak,olur olmaz terletiyor beni kullanılan haplar
kendimi sadece benim bulunduğum bir ortamda bırakmak tanıdığım insanların
samimiyetsizliği ritüelleri düşüncelerine kıyasla az da olsa rahatlatıyor beni
sanırım bu yüzden kapım sürekli kapalı ve pencere sadece odamı havalandırmak
için açılıyor.
Bazı günlerim güzel geçiyor bunu çoğu vakit sevdiğim bazenlerde ise uyku müzik boğmayan
sohbetler vakti 1 saati biraz aşan halı saha maçları sağlıyor.
Kendimden emin davranabiliyorum çünkü onlar ardımdan ne düşünüyorlar umursamıyorum
Umursamamaktanda öte anlamıyorum anladıklarımda zaten saçma oluyor.
Onları sevmelimiyim ?
Bu soruya cevap vermek kolay olur mu bilmiyorum.
Bundan önce kendimi sevmelimiyim bunu öğrenmem ya da keşfetmem gerek
aşağı yukarı 10 aydır cevap aramaktayım.
Aralık ayından beklediğim şeylerden bir tanesi de bu sanırım.
Cevabın evet olmasını umuyorum.
Sıcak bir intihar.
Bazı anlar vücudumu hissetmenin yorgunlukla aynı seviyede olduğunu düşünürüm
ya da günlerce uykusuz kalmak nihayetinde acı ile ölçülür.
Bu olduğunda beynimin sadece bedenime uyumak için baskı yaptığı fikrine kapılırım.
Sonrasın da içimde uyuyabileceğime dair bir huzur oluşur.
Yine aynısının olmasını diler miydim ?
Bilmiyorum.
Elimde telefon ile cadde üzerinde soğuk savaş yıllarında gibiydim.
Nefes nefese umutsuzluk karamsarlıkla işbirliğinde ve bunların tam ortasındayım.
Üzülüyordum sanırsam eve geldiğimde direkt banyoya geçip ağlamanın başka bir açıklaması yoktur.
Sitem ettiğim doğrudur ama ellerimi kızartacak derece de sert yumruklar attığım duvara olmamalı bu sitem.
İsyanım sol bileğimde ki koyu renkli damarların içindeki alyuvarların birine değil.
Donuk tenim ıslatmamak için saçma bir direniş gösterdiğim pantolonum ile ilişkide.
Bir an olsun düşünmeden edemiyorum.
Beni o anlarda gülümsemeyle ittifak kılan neden hangisi ?
Hayata karşı zafer mi ? savaşta olunduğu bilinirken
Kendime karşı olan kinin nefretin infazı mı ?
Yoksa bir şelalenin vurduğu tarafın akarsu üzerinde oluşturduğu gölü andıran
bileğimde ki damarlardan birinden ince bir iplik şeklinde çıkan kanın elimin içini doldurması mı ?
Daha fazla imdattan başka havai fişek bulunmaz.
Öldürücü karanlığın tam ortasında.
Ve zafer ne bir tabanca ile ne de bir sapanla
bir süngüdür bombardıman yapan dudaklarının tam ortasında.
benden bin tane olsa binide seni kazanmaya çalışarak yara alırdı.
Benden bin tane yoktu ve sen bunu bilerek beni parçalara ayırdın...
Gitmeni istedim senden.
Aşık olduğum adam çoktan gitmişti.
Git.
Yaşamdan üstün sevgini beni
o kahrolası gözbebeklerine gömerek git.
Daha ellerimi tutmadan felç ettin ya
daha sevmemişken siktin ya yüreğimi
ardına bakmadan git.
İçimden aşkını sevgini nefretini al
dostunu sırdaşını yoldaşını bırakıp git.
Git desem de dön geri kahve gözlü sevgilim...
Buhran.
Kimi vakitlerde gözlerimin içi güler bunu kendim görmeksizin fark ederdim.
Gökkuşağını seyredalarken kendimi yer çekimine mahkum bir insandan çok
gökyüzünde bir güvercin gibi hissederdim.Hayallerime kaynak olan dimağ
hiç mi yenilmedi vücutlara ? Bence yenilmiştir.
Aralık sabahları göğsümü içindekini şakımaya namüsit bırakmış bir kafese benzetirim.
Susak canlılardan hücre barındıran aşka yeltenmek onu biraz daha zora sokar ya da yüceltir.
Kesik ilerleyen nehirlerde tanıdım, rüyalarım çoğuna cömert olan ev sahibi.
Yokuşa uzanmış tarlalarda ırgat cömert bir tanrının armağanı olan yaşamda bulunmak üzere.
Karşılıksız ikram edilen her şeyde bir kötülük bir hata arayanın adı oldu insan.
Dibe vuruşlardan yükselmek dünyayı kendine düşman saymadan olanaklı değildi
Ben güvenin değerini korku ile kıyaslayanlardan olacaktım
ruhumdan çıkmayan duyguların koynuma sokmak istediği kadınla.
Olamayacaksam da korkum yok güven bana güvenmemekte haklısın.
Çöpten ev kurdularda gönülden yuva kurmak her babayiğidin harcı değil
Emek babalardan kalan miraslarla ölçülemeyecek kadar değerli
Sonbaharda dökülen bir yaprağa tütün sarmak ağustosun sıcağında ter akıtmak gibi.
Ben annemi özledim okul kantinlerinde bulamayacağım o sobada pişen çayın demini
Ve kendimi hiç peşinde koşarken hep olan beni.
Kapıkolu.
Ne olacaktı ki ?
Yatağa uzandım
06/12/2013
İnternet yok
4:18.
Yorumlar
Yorum Gönder